“Bakmak” ile “görmek” arasında sezgisel bir fark vardır. Biri hızlıdır, çoğu zaman yüzeyseldir; diğeri ise dikkat, zaman ve bağlam gerektirir. Bu fark, özellikle kadın temsili söz konusu olduğunda yalnızca algısal bir ayrım değil; kültürel, tarihsel ve politik bir meseledir. Feminist kuram içinde geliştirilen bakış kuramı (gaze theory), bu ayrımı sistematik bir biçimde inceleyen en önemli çerçevelerden biridir.
Bakışın İdeolojik Çerçevesi: Laura Mulvey ve Erkek Bakışı
Bakış kuramının kurucu metinlerinden biri, Laura Mulvey’nin 1975 tarihli “Visual Pleasure and Narrative Cinema” başlıklı makalesidir. Mulvey, sinemanın yapısal olarak “eril bir bakışa göre” inşa edildiğini ve kadın bedeninin bu bakışa hizmet edecek biçimde temsil edildiğini öne sürer. Ona göre klasik anlatı sineması, izleyiciyi varsayılan olarak erkek konumunda özneleştirir ve kadını, onun bakışına sunulan bir nesne haline getirir. Bu, “erkek bakışı” (male gaze) olarak kavramsallaştırılır. Mulvey’nin analizi, sadece sinemayla sınırlı değildir. Eril bakış, kültürel üretimin birçok alanında kadınların temsiliyet biçimlerini belirler. Kadın, anlatının taşıyıcısı değil; anlatının içinde konumlandırılan, anlamlandırılan bir figür hâline gelir.
Görmek ve Özneleşmek: Temsilden Deneyime
Burada kritik olan nokta şudur: Kadınlara bakılır, ama kadınlar çoğu zaman gözlemlenmez. Onlar çoğunlukla kendi öznel deneyimleriyle değil, eril arzunun, normatif beklentilerin ya da kültürel kalıpların süzgecinden geçirilmiş biçimde görünür olurlar. Bu, kadını yalnızca bir “görsel figür” hâline getirirken, onun özne olarak konumlanmasının da önüne geçer. Oysa özneleşme, bireyin kendi deneyimini anlamlandırma ve dışa vurma kapasitesidir. Kadının özneleşebilmesi, ancak kendi bakışını kurabilmesiyle mümkündür. Bu da sadece temsil edilmekle değil, temsil kurmakla; sadece gözlemlenmekle değil, gözlemleyen olmakla ilgilidir.
Bakışı Tersine Çevirmek: Kadının Gözünden Dünya
Bakış kuramı, yalnızca kadınların nasıl temsillere dönüştürüldüğünü açıklamaz; aynı zamanda bu temsillere karşı geliştirilen eleştirel stratejileri de içerir. Özellikle çağdaş sanat, sinema ve edebiyatta kadınlar yalnızca görünen değil, aynı zamanda gören özne olarak da yer almaya başlar. Bu durum, bakışı tersine çeviren bir strateji olarak okunabilir. Örneğin kadın yönetmenler tarafından çekilen filmlerde, kamera bakışı kadının dünyasını kendi içinden kurar; bedeni nesneleştirmez, deneyimini estetize etmez. Bunun yerine kadın karakterin öznel bakış açısı merkeze alınır. Böylece kadın yalnızca “görüntülenen” değil, aynı zamanda “gören” hâline gelir. Bu, temsilin yönünü değiştirir ve öznellik haklarını kadına geri kazandırır.
Temsil Politikaları: Kadını Konu Değil Konuşan Kılmak
Temsil politikaları, yalnızca kadının görünür olmasını değil, nasıl ve hangi koşullarda görünür olduğunu sorgular. Çünkü temsilde yalnızca içerik değil, biçim de politikadır. Kadının hangi bağlamda, nasıl bir kadraj içinde, ne tür bir bakışa hitap ederek temsil edildiği, o temsilin taşıdığı ideolojik anlamı belirler. Örneğin bir reklamda kadın bedeni sadece bir amaca yönelik bir unsur olarak gösteriliyorsa, burada görünürlük özneleşmeye değil, daha derin bir nesneleştirmeye hizmet eder. Oysa aynı kadın, kendi deneyimini aktaran bir anlatının içinde, kendi sesiyle yer aldığında — görünürlük artık bir söze, bir düşünceye, bir politik hakka dönüşür.
Bakışın Dönüşümü: Eleştirel Bir Gözle Görmek
Bakış kuramının sunduğu çerçeve, yalnızca kadınlara bakan erkeklerin eleştirisini değil, hepimizin kültürel olarak nasıl görmeye koşullandığını da sorgular. Bu yüzden bakışı dönüştürmek, sadece kadınlara “daha fazla yer vermek” anlamına gelmez. Aynı zamanda o yeri kimin tanımladığına, ne şekilde tanımlandığına ve neye hizmet ettiğine dair eleştirel bir farkındalık geliştirmeyi gerektirir. Bakışın dönüşümü, aynı zamanda kadınların kendi görsel okuryazarlıklarını geliştirmesiyle, kültürel üretime aktif biçimde katılmasıyla ve kendi deneyimlerinin meşruiyetini savunmasıyla mümkündür. Böylece kadın yalnızca bir temsile konu olan değil, temsil eden, yorumlayan, yeniden inşa eden bir özneye dönüşür.
Sonuç: Gözlemlemek, Temsil Etmek ve Dönüştürmek
Kadınların temsil üretme, bakışı kurma ve anlam inşa etme kapasitelerini tanımak, bugünün en kritik temsil meselelerinden biridir. Feminist bakış kuramı, bize yalnızca kültürel metinleri nasıl okumamız gerektiğini değil, aynı zamanda gerçek dünyada kadınlarla kurduğumuz ilişki biçimlerini nasıl dönüştürebileceğimizi de gösterir.
Bakış, yalnızca bir yönelme değil; bir iktidar biçimidir. Ve bu iktidarın dönüştürülmesi, kadınların özneleşmesi, kendi hikâyelerini anlatması ve bu hikâyelere kamusal alanda yer açılmasıyla mümkün olabilir. O hâlde mesele sadece kadına bakmak değil, kadının gördüğünü görebilmek, onun bakışını tanımak ve bu bakışla birlikte dünyayı yeniden kurabilmektir.
Facebook Yorum
Yorum Yazın