Ak Parti’li Gündoğdu Stk’larla Buluştu
GÜNDEMAK Parti MKYK ve Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu Üyesi Ahmet Gündoğdu iftar programından STK’larla bir araya geldi.
Bayburt Öğretmenevi’nde düzenlenen programa Gündoğdu’nun yanısıra, Bayburt Milletvekili Fetani Battal, Arpalı Belediye Başkanı Abdurrahman Polattimur, AK Parti Bayburt İl Başkanı Hacı Ali Polat, İlimizde faaliyet gösteren Sivil Toplum Kuruluşu temsilcileri ve parti yöneticileri katıldı.
İftar yemeğinin ardından Öğretmenevi salonunda devam eden programda bir konuşma yapan AK Parti MKYK ve Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu Üyesi Ahmet Gündoğdu kendisini “Reis’in, dünya liderinin yönetim kurulu üyesiyim” diye tanıtarak, “yönetim kurulu üyesiyim diye mübarek günde altyapıda, ulaştırmada, havalimanları, hastaneler bunlara girecek değilim ama tanım olarak demokratik bir devletin demokratik mi değil mi diye belli başlı kriterleri vardır. Bu kriterlerin eski Türkiye ve yeni Türkiye mukayesesini sizlerle birkaç cümle ile paylaşmak istiyorum. Çünkü ben bunu çok önemsiyorum. Bunu ben dahil hepimiz unuttuk diye düşünüyorum.” Dedi.
Bu kriterleri, Eğitimde fırsat eşitliği, çalışma hakkı ve siyaset hakkı olarak sıralayan Gündoğdu, şunları söyledi:
“Eğitimde Fırsat Eşitliğinin Önünde Hiçbir Engel Kalmadı”
Bunlardan birisi eğitimde fırsat eşitliğidir. Bu hem Anayasanın maddesi ile teminat altındadır. Hem uluslararası hukuk kurallarıyla teminat altındadır. Ama daha düne kadar Türkiye’de eğitimde fırsat eşitliği ya kılık kıyafet yönetmeliğiyle, başörtülüysen ilkokul, ortaokul, lise zaten okuyamazsın üniversiteye de giremezsin. Özgürlük merkezi olması gereken, akademiyanın merkezi olması gereken, evrensel değerlerin merkezi olması gereken üniversitelerde bile turnikelerle hapsedilmiştir. Yine eğitimde fırsat eşitliği 28 Şubat sürecinde 80 yıl o güne kadar her öğrenci hangi okulda okuyorsa okusun üniversite sınavına girince çözdüğü soru oranına göre sınavda başarı yada başarısızlık elde ediyorken, 28 Şubattan sonra mezun olduğu okula bakılarak, diploman İmam Hatip’se, Kız Meslek’se, Ticaret Meslek’se, Endüstiri Meslek’se, İletişim Meslek’se ayağına taş bağlanıyordu. Yine eğitimde fırsat eşitliği, din eğitimi hakkını da Anayasanın 24. Maddesi beraberinde getirir. Yüzde 99’u Müslüman ülke diye de övünürüz, hava atarız, ne kadar doğrudur bilmiyorum. Kitleler olarak en azından öyle gözüküyor. Ama 12 yaşına ayak basmayan öğrenciler yaz Kuran kursunda bile camilere girmesi yasak. Bu eski Türkiye’nin bir fotoğrafıydı, hepimizin yaşadığı gördüğü. Şimdi Allah’a hamdolsun eğitimde fırsat eşitliğinin önünde hiçbir engel kalmadı.
“Kaporta Mühendisliği Yapıldı”
İkinci hak çalışma hakkıdır, çalışma hayatıdır. Bu da evrensel değerlerle donatılmıştır. Bunun da önünde teröre bulaşma, yüz kızartıcı suçlar gibi bütün ülkelerin kendi değerleriyle memuriyetin, çalışma hayatının dışlanası yaklaşımları vardır ama bizde çalışma hayatı eşi başörtülüyse Peygamber Ocağı olarak bilinen ordudan asteğmen, üsteğmen, yüzbaşı, yarbay, albay atılarak çalışma hayatı gaspedilmiştir. İmam Hatip Lisesinde tefsir dersine giren bir başörtülü bayan bir gün önce devletten takdirname almış, ‘sen harika tefsir, Kuran dersi veriyorsun’ diye, bir gün sonra 28 Şubatçılardan emir gelmiş; ‘yassak, kılık kıyafetini sevmedim’ diye kaporta mühendisliğiyle çalışma hayatına son verilmiştir.
Bugün bu hakkında eşit ürettiğine göre, başı açık yada kapalı buna devletin bakmadığı, sadece toplumun örf ve adetleri ki zaten evrensel hukukta kılık kıyafetin 3 mevzuatı vardır. Bir tanınır olmak, iki hijyenik olmak, üç toplumun örf ve adetine, kültürüne aykırı olmamak diye üç kriteri vardır evrensel kanunun. Bugün gaspedilen bu haklarla ilgili de bir sıkıntı yok elhamdülillah.
“Eğer Bütün Kadınlara Bu Hak Verilmiş Olsaydı, Başı Örtülü Diye Meclisten Dışarı Çıkarılmazdı”
Üçüncüsü siyaset hakkıdır. Siyasette, Gazi Mustafa Kemal’in anayasamızda da yer alan ‘egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ sözü, meclisin de duvarında asılıdır, milli irade vurgusudur. Ama yüzde 99’u Müslüman olan bir ülke Merve Kavakçı’yı milletvekili seçildiği zaman mecliste başbakan, bakanlar haddini bildirmiştir, siyaset hakkı gaspedilmiştir. Hatta bazen bizim AK Partili milletvekili arkadaşlarımızın da hataya düştüğü bir gerçeği yansıtayım; işte ‘kadına seçme ve seçilme hakkı 1930’lu yılında verilmiştir’ diye hava atıyoruz hep beraber. Bu hak verilmiştir ama hangi kadına? Derin devletin giyimine kuşamına ölçü getirdiği kadına, bütün kadınlara değil. Eğer bütün kadınlara bu hak verilmiş olsaydı, başı örtülü diye meclisten dışarı çıkarılmazdı. Şimdi Allah’a hamdolsun başı açık yada kapalı herkese siyaset hakkı tanınmıştır. Bu tablo da yeni Türkiye’nin tablosu.
“Bağkur Ve SSK’lı Olanlar Üveydiler”
Eski Türkiye’de memurlar emekli sandığıydık biz, devletin öz evlatlarıydık sağlık hizmetleri açısından. Ama anamız, babamız, dayımız, amcamız, Bağkur ve SSK’lı olanlar üveydiler. Sağlık hizmeti alamıyorlardı. İstanbul’da öğretmendim ben, rahmetli babam kışın 6 ay bize geldiğinde, hasta olduğunda Ok Meydanı SSK hastanesine, sabah namazını orda kılmak üzere oraya gidip sıraya girerdik. Babamı muayene ettirmek için okuldan 1 gün izin almak zorunda kalırdık. Verilen ilacı birkaç gün sonra yeniden sıraya girip üçüncü dördüncü çakmasını almak için falan. İşte kimin ne iş yaptığına bakmaksızın 84 milyonun eşit, lüks diyeceğimiz sağlık hizmetine kavuştuğu tabloda yine liderimizin öncülüğünde yeni Türkiye’de gerçekleşti.
“Ne Önceki Darbeleri Yapan Türkiye’dekiler, Nede 15 Temmuz’u”
Elbette bunun yanına darbe ve terörle mücadeleyi muhakkak zikretmek lazım ve 15 Temmuz parantezini açmak lazım. 15 Temmuz öncesi ve 15 Temmuz arasında iki fark var. Bir, 15 Temmuzdan önceki bütün darbeler, apoletli, postallı, derin devletin, CHP zihniyetinin ya öznesi ya belirtili nesnesi olduğu bir darbeyken, ilk kez cami, cemaat, ezan, din, bayrak kavramı gibi kavramları kullanan bir yapı eliyle yaptırılmış olması. Ne önceki darbeleri yapan Türkiye’dekiler, nede 15 Temmuz’u. Ne demek istiyorum? Bolivya Devlet Başkanı Morales derki; ‘Dünyada sadece Amerika’da darbe olmaz’ niye derler. ‘çünkü sadece Amerika’da Amerikan Büyük Elçiliği yok’ der. Yani Amerikan büyükelçiliklerinin o ülkeleri karıştırmak, darbe yaptırmak için kurulduğuna vurgu yapar. Kissinger’inde bir cümlesi var onu da paylaşayım. O da ‘Amerika çok güçlü bir devlettir. Amerika’nın bütün hainlerini bulur gebertir, dünyanın bütün hainlerini bulur kullanır’ der. Terörist başı aponun paketlenip bize teslim edildiği gün, terörist başı fetönün İzmir’den tedavüle sokulması asla tesadüf değildir.
Erbakan hocamız diyor ki; ‘ne Amerika ne Avrupa asla alenen Türkiye’ye tanklarla tüfeklerle savaş açamaz. Önce terörle diz çöktürmeye çalışır, sonra darbeyle ayakta duramaz hale getirir, terörden, darbeden ümidi kestiği zaman ekonomik darbelere başlar’ diyor. Birkaç yıl önceki saldırıları hatırlayın. Şu anda bize yaklaşan Arap ülkelerine Amerika Türkiye’den dolar çektirerek dolar darbesini yapmıştı. Sapı bizden olanları kullanmıştı.
“Artık Türkiye’nin Güvenliği Türkiye’nin Dışından Başlar Hale Geldi”
Terörle de, Allah’a hamdolsun 45 yıldır sanki PKK ile yaşamak bu milletin kaderi olmuş gibi bir algıya dönüşmüşken, sayın Cumhurbaşkanımız 4-5 yıl önce bir paradigma değişikliğine giderek, içeride sivrisinek öldürerek bu iş olmaz, sınır dışında bataklığı kurutalım dedi. Buna paralel hem istihbarat hem teknolojik İHA’sı, SİHA’sıyla Allah’a hamdolsun artık Türkiye’nin güvenliği Türkiye’nin dışından başlar hale geldi. Bunlar bu milletin sayın Cumhurbaşkanımıza verdiği yetkiyle, destekle elde edilmiş sessiz devrimler. Bunların kurumsallaşması gerekir diye düşünüyorum. Bunların kurumsallaşmasında her birimize sorumluluklar düşer diye düşünüyorum.”
İlginizi Çekebilir